Warre kovanlar, Batı'da belirli bir kitle tarafından kullanımı tercih edilen, özellikle arka bahçesinde bir kaç koloniyle kendi balını üretmek isteyenler tarafından tercih edilen bir tasarıma sahip. Tasarımın en önemli çıkış noktasının en az maliyet ve yatırımla arıcılık yapmak olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor. Bu hedeften dolayı tasarımın orijinalinde ham petek kullanılmadığını fakat ticarileşen modellerde ham peteğe yönelindiğini görmek gerekiyor. Tasarımın çok az yatırımla gerçekleştirilmesi ve asgâri arıcılık bilgi ve tecrübesini gerektirmesi nedeniyle, yaygınlaştığı yıllarda "halk tipi kovan" olarak adlandırıldığını unutmamak lâzım.
Bu ekonomi odaklı yaklaşımı, son yıllarda giderek çoğalan üst çıtalı karakovanlarda (Kenya veya Tanzanya ÜÇK) da görmek mümkün. Temel amaç en az bilgi ve maliyetle ekonomik bir fayda yaratmak. Aslına bakılırsa, Warre'nin bir Avrupalı olarak Kenyalı bir yerlinin tasarım sadeliğine ulaşamadığını; yine kasalarla, kutularla, çerçevelerle uğraştığını söylemek de mümkün. Bunun hiç kuşkusuz kültürel kökenleri de var. Bir Fransız için iyi bakımlı bir bahçe demek, bütün ağaçlarda insan müdahalesinin açıkça görüldüğü bir bahçe demektir. Top şeklinde budanmış şimşirler, helezonik serviler, şemsiye biçimli güller... Bütün dallardan yapaylık akan bir bahçe... Bu bahçeye bir Japonu koyun, adam çıldırır. Bir Türkü koyun, bahçe çıldırır.
Peki, 19. yüzyıl sonu Avrupa'sında yoksullukla mücadele ve kent yakınlarında biriken köyden kopmuş kitlelere ekonomik destek amacıyla yapılan Warre tasarım hangi gerekçeyle 21. yüzyılda tekrar yaygınlaşıyor? Bu kez de kökeninde itiraf edilemeyen, hafif çevreci makyajlı bir ekonomik kaygı var. Hayatın acı gerçek olarak dayattığı bir kaygı...
Bizler için arının ilk ürünü hâlâ bal fakat Batı son yıllarda yoğun kampanyalarla halka arının ilk ve temel ürününün tozlaşma olduğunu anlatmaya çalışıyor. Bu çerçevede de kent içi arıcılığı bile destekliyorlar. Hâl böyle olunca da Warre ve ÜÇK giderek yaygınlaşıyor ve bu tasarımlara sürdürülebilir arıcılık başlığı altındaki aramalarda rastlıyorsunuz. Burada sürdürülebilir olan kavram aslında arıcılık değil, toplam çevre faktörü ve arıcılık bu faktörün sürdürülebilmesi için gerekli olan en önemli araç.
Her iki tasarım da arıların az müdahale edildiği bakım şartlarına sahip. Yılda bir kez hasat için açmanız bunları iyi "yönettiğiniz" anlamına gelyor. İşte asıl sıkıntı da burada başlıyor: Bu kovan tasarımları arka bahçede elinizde çay bardağı, arıların nasıl çalıştığını seyretmek için on numara. Fakat yönetilebilir değiller... Yani kriz kavramını bile yönetme olgusuyla değerlendiren, söz dağarcığımıza kriz yönetimi kavramını sokan Batı anlayışından çok uzaktalar.
Peki Warre kovanlara karşı mıyım? Kesinlikle hayır fakat bana Afrikalı yerlilerin tasarımları daha doğal ve sürdürülebilir geliyor.
Dipnot: Warre tasarımda çıtalar 36mm. Acaba 37mm uygulansa daha mı doğru olur?