Bir yakınımızın oturduğu apartımanın altı küçük market( BAKKAL ).Yakınımız uğramış peynir istemiş.Bakkalda-Abi elimdeki sana yaramaz,akşama uğrarsan yeni gelenden veririm…
Tamam demiş ve akşam uğramış.Bakkal yine sabahki tenekeden vermiş.Oda memnun kalmış.Bu balda da uygulanabilir.Esasta yine insan var.
Yakın köyden traktörle Yogurt, kavun, domates, pekmez, kabak Vb. ürettiği ürünü getiren biri vardı. Ben de gördüğümde mutlaka bir şeyler alırdım. Köyden geliyor organik diye. Bu üreticide aynı abi sana yaramaz haftaya al diyerek bana ürünü satmazdı. Baktımki genelde bunu yapıyor. Pazarlamacılık taktiği ama yinede alıcı olarak bile bile benimde hoşuma gidiyordu.
Sebze almak için köye tarlaya gittim. Yerinde organik ürün almak için ama; tarlada algılıyamadığım bir koku var. Çardakda yaşlı bir dede oturuyor yanıına gittim başladık sohbete benim derdim tarladaki kokunun ne olduğunu çözmek. Dedem tarlaya çok hayvan gübresi atmışsın dedim. Oda he dedi. Fakat dedem başka bir koku daha var dedim. Kimyasal bir şeye benziyor. Oda başladı oğluna kızmaya ne olduğunu bilmediği bir çok gübre atıyor eş… oğlusu diyerek. Hep cahillik Egitmeliyiz ve egitilmeliyiz.
Hikaye bu ya; Hoca Nasrettin çok evlilik yapmış ama eşleride bir birini kıskanıyorumuş. Merhum bir gün bir sürü mavi boncuk almış eşlerine dağıtmış ve sıkı sıkı hepsine şunu demiş “akşam otururken de ki, hocaaaa en çok hangimizi seversiiinnn” Merhum hoca sakalını şöyleee bir sıvazlamış başını yukarı kaldırmış, cebinden büyükce bir mavi boncuk çıkarmış veee… “Hayatımda en değerli şey benim mavi boncuğumdur”
Herkese mavi boncuk mu satıyor bakkal, manav.
Atalarımız der ki; En büyük servet DÜRÜSTLÜKTÜR…