Arkadaşlar, bütün dünyada amatör arıcılık yapılıyor ve teşvik ediliyor.
Bütün gelişmiş ülkelerde yasal olarak, küçük üreticinin haklarını korumak için büyük üreticilere karşı pozitif ayrımcılık yapılıyor.
Ayrıca, bütün amatör arıcılar belli kurallara uygun üretim yapmak kaydıyla ve denetime tabi tutularak, balını kavonaza koyup sorunsuzca satabiliyor.
Fakat ülkemizde yasal olarak amatör arıcıları temsil edebilecek örgütlenmeler oluşmuyor, arıcılar birliği merkezi ise vizyon olarak amatör arıcılığı ayrı bir katagori olarak kabul etmiyor.
Bu yüzden, ya büyük ol ya da küçük olarak mevzuat karşısında hükmün yok stratejisi uygulamaya konuldu.
Bakanlık, arıcılar birliği merkez örgütü, ortak kurulmuş komisyonlar, üniversitelerden hocalar, sektörün ileri gelen şirketleri… Bu fikre destek veriyor.
Amatör arıcıların bir araya gelerek dolum tesisi, pazarlama şirketi, ortak marka vs kurması fikrini ise doğru bir yaklaşım olarak görmüyorum.
Doğru yaklaşım, bütün dünyada olduğu gibi amatör arıcı haklarına yönelik taleplerde bulunmak ve gerekirse örgütlenmek.
Eğer marka, dolum tesisi, piyasa, pazarlama gibi konulara dalınırsa, zaten ortada amatör üretim kalmıyor.
Amatör üretim ile profesyonel üretim arasında ne fark var?
Bizim üretimimiz, ineğin memesinden sağılan sütü hiç bir işlemden geçirmeden doğrudan tüketiciye sunmakla aynı.
İneğin memesinden sağılan sütün içinde milyonlarca bakteri içerdiği safsatasıyla oluşturulan lobiler yıllar boyunca yaptıkları propaganda ile bunu fiili olarak engelledi.
Aynı şey arıcılık ve bal için de yapılmaya çalışılıyor.
Amatör üretilmiş bal, farklı ballar paçal edilmeden, birbirine karıştırılmadan, petekten süzüldüğü gibi, yoğun ısıl işlem ve mikro filtrasyondan geçmeden, kristalizasyonu önleyici koruyucular eklenmeden, balın içeriğine, şeker değerlerine, aromasına müdahale edilmeden, doğrudan kavanoza konulan baldır.
Yani amatör üretim, denetim mekanizmaları iyi oluşturulduğunda, yüzde yüz doğal bal üretiminin garantisidir.
Fakat derseniz ki, biz profesyonel olup marka, tesis, pazarlama yapacağız.
O zaman başka bir kategoriye geçiyorsunuz.
Piyasaya yönelik üretimi yüzde yüz doğal yapma imkanınız yok.
Kısaca açıklayayım.
Dolum tesisi ve ortak marka dediğiniz zaman, birbirinden farklı bütün ballar aynı kazana girer.
Marka demek aynı zamanda renk, aroma, kıvam standardizasyonu demek.
Piyasadaki büyük marka ballarına baktığınızda, kıvam, aroma ve renklerinin senelere göre değişmediğini görürsünüz.
Market rafına, diğer markalarla rekabet edecek şekilde balınızı koyduğunuzda (ki koymak kolay değil) berraklık, kıvam, aroma, renk standardizasyonlarını sağlamanız gerek.
Bunları sağlamak için de, en başta mikro filtrasyon işleminden geçirerek, balınızı bütün polen içeriğinden arındırmak ve diğer faktörleri sağlamak için de endüstriyel gıda işleme yöntemlerini kullanmanız gerek.
Bala yapacağınız her endüstriyel müdahale onu doğallığından bir adım daha uzaklaştırır.
Amatör olarak kalıp, üreticiye petekten sağıldığı şekilde yüzde yüz doğal, işlenmemiş, doğal yapısı bozulmamış bal sunabilmenin mücadelesini verme vizyonu en doğru yöntem.