Türkçeyi doğru kullanalım şeklinde sürekli olarak arkadaşlarımızı uyarıyoruz.
Bir kısım arkadaşımız, biz okul okumadık bu yüzden düzgün yazmayı bilmiyoruz şeklinde mazeret gösteriyor.
İşin üzerine gittiğimizde de, alınganlıklar başlıyor. Bu yüzden, okuma şansı olmamış arkadaşlarımızı daha çok üzmemek için, fazlaca uyarılarda bulunmuyoruz.
Fakat, Türkçe kelimelerin sessiz harflerinin bilerek yazılmaması ya da dilimizde olmayan W, Q, X harflerinin kullanılarak yazılması, okumamış olmakla ilgili değil.
Bakın, katleden yerine kadeden yazmış olmanız gözüme batmıyor. Bir kelimenin doğru yazılış şeklini bilmeyebiliriz, bu makul bir şey.
Ama, dilimizde hergün yüzlerce kere kullandığımız EVET kelimesinin, EWT şeklinde yazılmasının sebebini hiç anlayamıyorum.
Merhabalar,
Murat hocam çok haklı…Bir ulusu bozmak,bölmek karıştırmak isterlerse eğer o ulusun önce dili ile uğraşırlar.Başarılı olurlarsa gerisi gelir,bugün Hindistan’ın resmi dili İngilizcedir diye biliyorum.İngilizlerin sömürgesinde kalmış uzun yıllar.Esas dili sanskiritçe ama pek bilinmez unutturulmuş.Aman gençler aman dilimize sahip çıkalım.
sayın ahmet bey bi terörits demediginiz kalmış benim için ben tuncelide askerlik yaptım 98 yılında en az seninkadar bu vatanımı seviyorum ne bölmesi bi kelimeyi aldınız götürdünüz şahsi bi sorununuzmu var benimle varsa bilelim bu forumada görmek istemiyorsanız açıköça söyleyin onuda bilelim bütün herşey bırakıldı benim istemdışı yazdıgım bikelimeye takıldı
Olurmu öyle şey kardeşim ben ne demek istedim sen ne anlamışsın.Ne haddime benim sana öyle şeyler söylemek…Lütfen doğru anlamaya çalışalım.Hiç olurmu öyle şey.Siz Oktay Sinanoğlunu bir ara okuyun derim.Selamlar.
Balkanları kaybetme sebebimizi Uluönder Atatürk şöyle açıklıyor.
Slav dillerini yok edemedik ki, Balkanları elimizde tutabilelim.
Bu yukarıdaki yazdığım Sn. Kuruçay37’ye değil, ben dahil hepimize. Kulağımıza bir küpe olursa bu durum iyi olacak yakın gelecek açısından.
Ben dil konusundan başka bir şey söyleyeyim.
En sevmediğim ama biz Türklere mahsus bir özellik…
Bizimle bu yolculuğa çıkanlar bilir, bu tavrı çok sergileyenler vardı eskiden.
Birlikler tarafından antibiyotik satılmaması gerektiğini söylemiştik… (Evetttt eskiden birliklerde antibiyotik satılırdı.)
Cevap ilginç…
Siz kışın kek verirseniz, arılarınız hastalanır ve birlikler tabi ki antibiyotik satar…
Bu durumun Osmanlıca karşılığı mutlaka vardır… “Sirkatin ile başlayan veya devam eden birşey idi galiba.”
Sizinde yaptığınız buna benziyor Sn. Kuruçay37 lütfen kızmayınız ama ; “EWT” yanlış diyor ve düzeltiyorsunuz ve ama diye devam ediyorsunuz…
Hata ya da yanlışlık ikaz edildi ise düzeltilir ve sizin yaptığınız gibi özür de dilenirse süper olur. Ama diye devam edip, bir tek ben mi yapıyorum olunca…
Hiç dikkat etmiyor musunuz “günah keçisi” gibi Basri kardeşime yazdığımız Türkçe ikazlarını…
Bunu sadece size yönelik yazmış gibi görünsek bile bu mesajlar gideceği yer inanın ki çok fazla…
Ben bu iletiyi yazarken, Sn. Kuruçay37 bir ileti daha yazmış.
Forum üyelerinin rahatsız olduğu durum yukarıda bahsettiğim durumdandır, böyle bakarsanız olaya, çabucacık çözülür problem…
Sn kuruçay, Murat beyin ikazından sonra, yazdığınızın isteyerek olmadığını belirterek başladığınız yazınızı, forumda daha fazlasının olduğunu belirterek bitirmeniz, sizin ön yargılı davranmanıza sebep olduğu kanaatindeyim.
Ahmet beyin vurgu yaptığı konu da önemli, arkadaşlar bu konuda duyarlı olursa, noktasına dikkat çekmek için
yazılmış bir yazı.
Alınganlık gösterip algıyı, farklı mecralara çekmek hiç hoş değil.
Bu forumda güzel ülkemin her bölgesinden güzel insanlar var, kimsenin inanç ve düşüncesini bir başkasına dayatma gibi niyeti olmadığı gibi, bu düşünce içersinde olacaklara da yapılan bir uyarı olarak bakmak lazım.
Bence kimsenin size o sıfatları yakıştırdığı yok, boşuna alınganlık gösteriyorsunuz.
Halil bey benden önce davrandığı için, benim yazım aynı konuda çifte kavrulmuş gibi oldu, kusura bakma.
Güzelmiş Cahit Bey, bu cümleyi daha önce duymamıştım… Sizin bu cümleniz hazır dil kullanımını gündeme getirmişken ben de bir kaç kelime edivereyim…
Burası yeri değil ama konuya uzak da sayılmaz. O yüzden uzun zamandır aklımda olan bir soruyu burada paylaşayım. Türkçede arıcılıkla ilgili pek çok sözcük var. Dil, kullanım amacı gereği insanların anlamca uzlaşı içinde oldukları seslerle oluşur mâlum. Yani birisi “su” derse, neyi anlatmak istediğini hepimiz anlıyorsak, zihnimizde somut veya soyut bir yansıma oluşuyorsa dil oluşmuş demektir. Bir de yerel ağızlar ve lehçeler var. Forumda zaman zaman bu tür kelimeler kullanılıyor ve ortak dil kullanımı kaygısıyla eleştiriliyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, kullanılan diğer kelimelerin bir zenginlik olduğunu düşünüyor fakat ortak kullanım ve anlaşma açısından da eleştirilere hak veriyorum. Örneğin uçuş deliği için musluk sözcüğünün kullanıldığını ilk kez bu forum sayesinde öğrendim. Gerçi kelimenin aslı maslak olsa gerek, toplanma - dağılma yeri anlamında ama olsun…
Dil, uçsuz bucaksız bir derya, başlıbaşına bir disiplin ama bireylerin küçük çabaları onu yaşama bağlıyor. Yazarken ya da konuşurken eski - yeni ayrımı yapmadan, dilimizin yüzlerce yıldır biriktirdiği bütün varlığı kullanmak gerekir diye düşünenlerdenim.
Arıcılık nere, dil nere diye sorabilirsiniz. Düşünün, arıcılığın belki de tarih boyunca yapıldığı ilk coğrafyadayız ama konuya ilişkin kavramları batıdan yeniden alırken atalarımızca verilmiş olan isimleri de unutuyoruz. Örneğin propolis… Rahmetli dedem arısakızı derdi bu yapışkan maddeye. Daha sıcak, daha içten, daha biz…
Üç beş ay önce Hatkobi dede, “ruşet rüşt veya reşit’ten mi geliyor acaba” diye sormuştu. Fransızca “küçük kovan, kovancık” anlamındaki RUCHETTE’ten geliyor oysa.
Bu kadar sözden sonra ne demek istiyorum ona geleyim. Öncelikle şu ruşet sözünü temize çeksek ve site içerisinde dilimizde yaşayan bütün kelimeleri toplayacağımız bir mini derleme sözlüğü oluştursak diyorum.
Türk Dil Kurumu’nun internet sitesinde günlük olarak imla kuralları ,yabancı kelimeler,Türkçe kelimeler vb. içeren bilgilendirme ve bulmaca gönderim aboneliği var.Ben elimden geldikçe faydalanmaya çalışıyorum.Herkese tavsiye ederim. http://tdksozbul.gov.tr/ adresinden ücretsiz üye olabilirsiniz.
Türk Dil Kurumu'nun internet sitesinde günlük olarak imla kuralları ,yabancı kelimeler,Türkçe kelimeler vb. içeren bilgilendirme ve bulmaca gönderim aboneliği var.Ben elimden geldikçe faydalanmaya çalışıyorum.Herkese tavsiye ederim.
http://tdksozbul.gov.tr/ adresinden ücretsiz üye olabilirsiniz.
Yazım kurallarına önem verdiğim için yararlı buldum. Teşekkürler.
De, da eklerinin doğru yazımı hakkında pratik bir yöntem önermek istiyorum.
Önce birkaç örnek:
‘‘Ben de yaptım’’ ve de olmadan, ‘‘ben yaptım’’.
‘‘Arılar da sokar’’ ve da olmadan, ‘‘arılar sokar’’.
‘‘Su da içtim’’ ve da olmadan, ‘‘su içtim’’.
Birinci gruptaki cümlelerle ikinci gruptaki cümleler arasında anlam farkı olsa da çok fazla değil…
Bir de şu örneklere bakalım:
‘‘Arılarda varroa var’’ ve da olmadan, ‘‘arılar varroa var’’.
‘‘Suda yüzdüm’’ ve da olmadan, ‘‘su yüzdüm’’.
‘‘Evde derin dondurucu olmalı’’ ve de olmadan, ‘‘ev derin dondurucu olmalı’’.
Birinci gruptaki cümlelerle ikinci gruptaki cümleler arasındaki anlam farkı ne kadar fazla, değil mi?
Yani, yokluğunda vahim derecede anlam farkı oluşuyorsa de’ler, da’lar ayrılmamalı; bitişik yazılmalı.
‘‘Ev de derin dondurucu olmalı’’ şeklinde yazmamalıyız.
‘‘Suda içtim’’ dersek, ‘‘ne içtin’’ ya da ‘‘hangi suda içtin’’ diye;
‘‘Oda güzelmiş’’ dersek, duruma göre ‘‘oda mı, o mu’’ diye; sorabilirler.