Yeni Konu Açarak Soru Sormak

Ben forumda bu kadar köktenci bir karara taraftar değilim.
Çünkü, bazı üyelerimiz arıcılıktaki acemiliklerinden daha da fazla olmak üzere bilgisayarda acemi oluyorlar.

Zafer Ustam’ın yukarıdaki iletisi bir çağrışım yaptı, bir anımı anımsattı:

Nerdeyse bir yıl oluyor; bir arkadaşımın bundan sonraki yaşam planlarının arıcılığa çok uygun olacağını gördüm. Biraz destekle arıcılığa başlayabileceğini sezince, kendisine bir koloni verebileceğimi söyledim.
O da heveslendi… Günler geçtikçe sorular soruyor, ben de elimden geldiğince cevaplıyorum.
Baktım ki arıcılıkla ilgi temel soruları sormuyor… Soruları toplumdaki yanlış bilgilere dayanıyor ya da çok da önemli olmayan ayrıntılara yönelik oluyor.
‘‘Önce’’ dedim, ‘‘temel bilgileri edinmen gerekiyor…’’
‘‘Bir kitap…’’ diyecektim, vazgeçtim… Okumasını nasıl sağlayacaktım? :slight_smile:
‘‘Arıcılık kursuna gitmen gerekiyor’’ dedim, ‘‘gerisi kolay… Bu arada iki de kovan alırız…’’

Arkadaşım iki kovan aldı, daha doğrusu beraberce yaptırdık 2012 Nisan’ında. Arıcılıkla ilgili sohbetlerimiz anlam kazandı.

Şimdi çiçektozu kapanlı iki kovanı ve her kovanda genç anaarılı birer koloni arısı var. Hasadını yaptı, sonbahar beslemesini yaptı, hasat sonrası varroa mücadelesini yaptı %85 'lik formik asitle.

Mavrik, Muvrik bilmiyor… (Ben eczacı olarak, Bayticol’den, Kenaz’dan varroa ilacı yapmayı düşünmezken onun ne haddine!) Kısmet olursa bir ay sonra da oksalik asit-dihidrat süblimleştirme yöntemini öğrenecek.

‘‘Bu Hasan’ın da bir kusuru var. Ortağım Hasan’a benziyor’’ desem ortağıma çok büyük haksızlık etmiş olurum. Onun internette yazılanları okuması var da yazması yok. Bu Hasan bilgisayardan bile korkuyor.

Hocam kusura bakmada ben sizin gibi düşünmüyorum gerçi Zafer beyde yazdığı gibi şu an düşünmüyordur sanırım ama haksız sayıılmaz çünkü banada yazık. :cry:

8 aydır satır satır her yazılanları okumaya çalışıyorum mükerrer konu başlıklarını yinede okuma mecburiyetinde kalıyorum.

Sebep başlığa bakarak okumama kararı verip sonra bir bakayım ne varmış dediğimde genelde okumamın faydası ortaya çıkıyor.

Halbuki aynı başlık altında olsa bende yorulmam. Tabi burda esas aldığım kendim deyil benim durumumda olan ve olacak yeni arkadaşlar. Yoksa ben yorulmam yeterki bilgi olsun. :slight_smile:

Ben birazda buna çevre kirliliği diyorum yapmamak lazım Zafer bey haklı kanaatindeyim.

Dikkat ettimde iletilerimin tamamını birisi okusa biraz kaba olacak ama ne yalaka adam derler.
Fakat gerçekten bu kadar güzel ve sağlıklı bilgileri bir arada bu kadar seviyeli insanlardan bulacağım umudunu tam yitirdiğim bir zamanda karşıma çıkan gen.tr beni heyecanlandırdı ondan dolayı devamlı medh ediyorum.

Yine aynisini yapacağım forum çevre kirliliği açısından bir hayli temiz rahat gezebiliyoruz :slight_smile:

Şurub konusunda bir soru soracağım diye abartısız 15 dakika başlık aradım sonuçta yazdım bence bu harcadığım 15 dk forum üyelerine olan saygımdandır bende aramadan direkt başlıkmı açmalıydım.

Yeni üyelerin en büyük sıkıntısı:

Konu başlığına yapılan yorumlar uzadıkça, çoğaldıkça, sona doğru başka bilgiler içerir duruma giriyor.
O yüzden bazı bilgiler silinebiliyor.

Yorum yazanların konu başlığından uzaklaşmadan yorumlarını yazsalar bilgiye ulaşmak daha kolay olur.

Bilgi edinmek için yorum başlıklarına dikkate almadan ara vermeden, sürekli izlemek gerekiyor.

Forumda geriye doğru okuma yapan arkadaşlar, SIKÇA SORULAN SORULAR gibi bir derleme yapıverseler, belki bir çözüm olur.

Temel konularla ilgili soruların cevaplarını bir köşede derleriz ve bu konuda yazılan sorularda oraya bak deriz.

Yeni konu açıldığında bazen yoğunluk orda olduğundan canlı sohbet ortamı oluşuyor, hazır ustalarda o konuyu takip etmişken gündemdeki sorunumuzu konu ile alakası olmadığı halde araya sıkıştırıyoruz ve konu konuyu açarken o konu bilgiye ulaşmak için geçmiş konuları inceleyenlerin zamanını alıyor ve arşiv niteliğinide kaybediyor… Burda görev hepimize düşüyor sanırım…

Yorumlarımızı yaparken kısa, net, açık ve anlaşılır, konuyla alakalı, mümkünse resimli yaparsak bilgiye daha hızlı ulaşmış olup yeni gereksiz konu açmaları azaltmış oluruz sanırım…

Paylaşımların sohbet havasında yapılmasını, konunun özünden sapmamak kaydıyla faydalı buluyorum.

Bazılarımız okumayı araştırmayı severiz, ama herkes bunu sevmeyebilir.

Ben iyi bilmediğim bir yere gitmek için o yörenin hangi yönde olduğunu bilirsem kolay kolay adres sormam, kendi çabamla bulmaya çalışırım.

Bazı kimseler navigasyon kullanır, bazılarımız da önceden adres tarifini bilen birinden öğrenir.

Eğer yanılma olursa en yakın esnafa veya taksiciye sorarak hedefine varır.

Yani anlayacağınız herkesin yöntemi farklı, hepsi de doğru yaklaşımlar.

Kimseyi art niyet taşımadığı müddetçe belli kalıplar içersine girmeye zorlamak bence hiç şık değil.

Forumda teknik olarak şöyle bir şey mümkün mü acaba?
Sormak istediğimiz konu ile ilgili başlığı site içi arama bölümüne yazınca o başlığa en uygun mevcut başlıklara bizi yönlendirse çok rahat olurdu. :frowning:

Arama butonu bu dediğinize çok yakın işlevi görüyor ama başlıklar bile konuya uygun olmayınca, arama kutusu ne yapsın…

Bende ayni görüşteyim vatandaş stres atmaya bilgi almaya geliyor stresi çoğaltmayalım. :slight_smile:

Forumlar aynı zamanda sosyal buluşma ortamları haline geldi. Bizim forumumuz da bunun canlı örneklerinden.

Sosyal ortam havası da ister istemez muhabbet ve konuyu irdelerken kaynatmayı beraberinde getiriyor.

Sürekli takipçiler için sorun olmuyor. Zaten herkesi tanıdığımız konuları izlediğimiz için sorun yaşamıyoruz.

Fakat sonradan foruma üye olup geriye doğru okuma yapmak isteyenler ya da merak ettiği bir şeyi arayanların işi biraz zor.

Gözden kaçırmamak gereken 2 şey var.

Bazı arkadaşlarımızın okumayı sevmemek gibi bir sorunları var. Sorduğu sorunun cevabı olarak bir konu linkini verince, orda 15 sayfa yazı var hepsini okuyuncaya kadar birisi 3 cümlelik cevap versin istiyor.

Bazı arkadaşlarımız ise okumayı seviyor.

Ben de okumayı severim ve ilgimi çeken bir konu varsa saatlerce sıkılmadan okuyabilirim.

İşime yarayacak olan 2 cümlelik bilgiye ulaşmak için, 100 sayfa okumak bana zor gelmez.

Birisi o 2 cümlelik bilgiyi yazıverse de 100 sayfayı okumak zorunda kalmasam olmaz mı?

Fakat burdaki sorun, işimize yarayacak 2 cümlelik bilginin herkes için farklı olması.

Arılar dışkılamaya ne kadar sürede ihtiyaç duyarlar.

Bu cevabı bulamadım.Neden soruyorum şerbet verildikten sonra üç gün havaların soğuması ve sonra ısınması arasında arılar dışkılama sorunu yaşar mı?

Arılar için Molfiks çıkmış…

30 saniyede cevap mı olur diyecem ama 30 saniye +15 yıl diyecen.

;D ;D ;D ;D ;D

:smiley: :smiley: :smiley: :smiley: :smiley: :smiley: :smiley: :smiley: :smiley: :smiley:

Üşüyordum, gülmekten terlemeye başladım. :slight_smile: :wink: :smiley: ;D

Bu ileti dikkate alınmalıdır Biz arıcı arkadaşların bilinçli bir şekilde hareket etmesi gerekmektedir.
OKUYALIM SABIRLA PAYLAŞALIM

ABD-İSRAİL VE AB ÜLKELERİNİN KARARI;
TÜRKİYEYİ ÇÖKERTMEK İÇİN-TARIMINI BİTİREREK TESLİM ALMAK İÇİN ÖNCE ARICILIĞINI BİTİRMEK GEREKİR…!!
ÖNCELİKLE DİN GEREĞİ DEĞİL, İNSANLIK GEREĞİ İSRAİL KESİNLİKLE DURDURULMALIDIR…!!

Son yıllarda topluca ARI ölümleri gerçekleşmektedir.
Toplu arı ölümleriyle ilgili bir çok sebep ortaya atıldı:
Kimyasal gübreler, Arı hastalıkları, iklim değişiklikleri vs.

Evet, bütün bu sayılanların Arı ölümlerine sebep olduğu açık.
Ekolojik dengenin bozulması ile de alâkalı bu konu.
Ancak bizim burada dikkat çekeceğimiz farklı bir yön var:
Toplu arı ölümlerinde kasıtlı bir müdahale var mı?
Bu çok önemli, çünkü tüm bu sebepler bir SİLAHA dönüştürülürse, zamanı gelince de bu silah kullanılır.

Ülkemizde arıcılığın tarihi oldukça eskilere uzanır.
iNSANLIK tARİHİNİN BAŞINDAN BU YANA;
ÖZELLİKLE LAZ Coğrafyası ve GÜNEYDE FENİKE BÖLGESİ, dünyanın en önemli bal merkezlerinden olduğu gibi;
Bu iki coğrafyanın insanları da denizcidir…
Çünkü;
Gemilerin halatlarını deniz suyundan ancak balmumu korur ve bu bölgeler balmumu yatağıdır.

Osmanlı zamanında da bu nedenle Arıcılık faaliyetlerine çok önem verilirdi. Hatta Sultan II. Abdülhamid devrinde Arılara musallat olan hastalıkların sebebi araştırıldığında, altından ecnebiler çıktığı belgelerle sabittir.

ANADOLU, Arı kovancılığı konusunda dedelerinden edindikleri tecrübeleriyle bal üretimi yapmış ve ÇOK TA BAŞARILI OLMUŞTUR.

Bizim bugün arıcılıkla ilgili söyleyeceklerimiz; ekolojik, iklimsel veya bilinçsiz kovancılığın dışında bir konu.
Arıcılık ve arı popülasyonu sadece bal üretimiyle değil, bulunduğu bölgede tarım ve doğal ekolojiye de en büyük faydayı sağlamaktadır.

Yabancılar, tarım üretiminde arıların ne kadar önemli olduğunun farkına varmışlardır. Özellikle Arı kovanlarını meyve bahçelerine konuşlandırırlar. Arılar, tozlaşmayı ve çiçeklerde döllenmeyi sağladıkları gibi polen transferleriyle mikro gübreleme görevini de yapar.
Böylelikle meyve tarımı verimi kat kat artar. Tarımda kullanılan arı popülâsyonu tamamen bilimseldir.
Bunlar bilinen şeylerdir.

Şimdi asıl anlatacağımız konuya girelim: Arılar belli frekans düzeyindeki seslerden etkilenebilmektedir.
Bilim adamları, son yıllarda cep telefonu vericilerinin arı ölümlerinde etkisi olduğunu kanıtlamışlardır.
Yunusların deniz altında, belli frekanstaki seslere verdiği tepki bilinmekte ve bu frekanslar kullanılarak Yunuslar yönlendirilmektedir.
Peki, aynı şey Arılar için de söz konusu olabilir mi?

Cep telefonları için kurulan baz istasyonları/vericiler hiç şüphesiz arıları etkilese de bu yerel düzeyde olduğundan etki alanı daha kısıtlıdır.

İşte asıl tehlike, daha büyük daha büyük güçte bir vericinin bu işi yapması, üstelik kontrollü.
Bunu gerçekleştirebilecek tek verici ise “büyük radarlardır.” Daha doğru ifade ile “radar üsleri.”
Burada büyük radar üslerinden bahsediyoruz.
Meselâ 1952 ve 1992 yılları arasında Sinop’ta faaliyet gösteren ABD radar üssü ve radarı.
Perşembe Radarı…
Pazar Radarı…!!

Şimdi o yıllara SİNOP bazında kısaca bir göz atalım:
O dönemin gazetelerinde şunlar yazılı;
“Sinop’taki bu radar, tarımı yok etti.”
Burada tarımın eskiye oranla oldukça gerilemesinden, bitmesinden söz ediyoruz. Burada işkolu değişiklikleri ve göç tarımı geriletmiştir ama biz bambaşka bir sebepten dolayı tarımın bitmesinden bahsediyoruz.

Dünyanın her yerindeki radarların bulunduğu alanlarda/coğrafyalarda tarımın yok olma özelliği ortak bir özellik olarak öne çıkmaktadır.
Türkiye’de de aynısı olmuştur.
Hele o yıllarda her yer tarım alanı ve tarım üretiminin birinci sırada olduğu düşünülürse…
Yalnız bu konuda diğer ülkelerle Türkiye arasında radarların kurulma alanları açısından bariz bir fark ortaya çıkmıştır:
Diğer coğrafyalardaki radarlar, tarımla alakası olmayan yerlere kurulmuştur.!!!

Peki Sinop-Perşembe-Pazar’da bu radarlar kurulduktan sonra neden tarım üretiminde değişiklikler olmuş ve tarım bitmiştir?
1952-1992 arası bu bölgelerdeki tarım raporları incelenirse ne demek istediğimiz sanırım daha iyi anlaşılacaktır.

ABD’nin, soğuk savaş bahanesi ile Sovyetleri izlemek için yerleştirdiği bu radarların acaba bölgeye ne gibi etkileri olmuştur?

Yazımızın girişinde arılarla tarım arasındaki bağlantıdan söz ettik.

Yıl 1989.
Sinop’ta bir Amerikalı, D.Karadenizi sıralı gezdiği için kırsal alanda jandarmaya gelen ihbar üzerine yakalanır.

Bu kişinin çantasından bir kaç çeşit arı türü ölüsü ve radyoya benzer bir cihazın çıktığı zapta geçirilir.
Daha sonra bu Amerikalının Sinop ABD radar üssünde görevli asker olduğu anlaşılır ve birliğine teslim edilir.
Birliğine teslim edilmeden sorgulanan bu asker, sorgusunda; “kelebek koleksiyonu gibi bir arı koleksiyonu yaptığını ve bunun hobisi olduğunu” söyler.
Cihaz içinse şunları anlatır:
“Askeri birliğimle temas kurduğum bir tür şifreli telsizdir.”
O dönemin koşullarında ABD’li askerin bu anlattıklarına pek anlam verilemez ve üzerinde de durulmaz bu olayın.

Ancak bu Amerikalı asker daha sonra bir kere daha yakalanır.
Bu sefer durum farklıdır.
Özel bir arazide, Arıcıların kovanlarındaki arıları çalarken yakalanır.
Üstelik Arı kovanlarının yakınlarına koyduğu, gizlediği bir tür vericilerle yakalanır bu Coni.
Bu sefer iş büyür soruşturma açılır.
Araştırma neticesinde;
Bir tür deney yapıldığı meydana çıkar.

Ondan sonra film kopar…
Bu ABD radar üssünden gönderilen bir tür sinyal, bölgedeki tüm arıların yok olmasına, bölgeyi terk etmesine yol açtığı, bu çalışmaların da uzun zamandan beri icra edildiği ortaya çıkar.
Hatta ARICILARIN yaylalara KOVAN götürmesini önlemek için ÖLÜMCÜL KENE lerin doğaya nasıl bırakıldığı da söz konusu olur…

O dönemde KARADENİZ COĞRAFYASINDA bu olay söylenti şeklinde yayılır.
“Arılar ölüyor, artık arıcılık yapılmaz buralarda,” denilmeye başlanır.
O dönemin istatistikleri incelendiğinde, arıcılığın sıfır noktasına geldiği görülecektir.
Dolayısıyla tarım da bundan etkilenmiştir.

Bu olay Amerikalılarca örtbas edilir ve adı geçen askerin sınır dışı edildiğine dair rapor yazılır.

“D.KARADENİZ KIRSALI KOBAY OLARAK KULLANILDI”

Şimdi başka bir hususa dikkat çekelim:
Deprem ile ilgili çalışmalarda, bu radar frekanslarınca belli mhz’de yayılan sinyallerin bölgedeki Arı ve Karıncaları hareketlendirdiği gözlenmiştir.

RADAR MEVZİ K.LIKLARINDA elde edilen bu bilgiler, ABD bilim kuruluşlarına gönderilmiştir.
Yani D.KARADENİZ kırsalı “kobay”, “deney alanı” olarak kullanılmıştır.

Arılara yapılan müdahaleler bazı Arı ile beslenen kuşlara “verici” yüklenerek yapılmıştır.
Bunun için Arı Kuşları ve Arı Şahini diye bilinen Çaylak cinsi Arı ve larvalarını yiyen kuşlar kullanılmıştır.

Nasıl mı?
SİNOP VE ÖTESİ D.KARADENİZDEN söz ediyoruz, araştırırsanız görürsünüz;
Arı şahinleri her yıl Karadeniz üzerinden Marmara’ya, İstanbul Boğazı üzerinden Afrika’ya doğru göç eder.
Takriben 25-30 bin civarı bu kuş türü genelde konaklamaz.
Ancak istenilen Arı popülâsyonu olan bölgeye indirilmeleri sağlanırsa;
O bölgedeki Arıları, çekirge sürüsünün tarlaları sildiği gibi silerler.
Bir haftalık kuş konaklamasının bilançosu ise oldukça ağırdır.

Bu raporlar maalesef bugüne kadar açıklanmamıştır.
Karadeniz’deki Arıcılık, kuşların göç zamanlarına göre şekil almalı, önlem alınmalıdır.
Bu yurdumuzdaki tüm arıcılar için geçerlidir.
Zira, Arıyla beslenen, sürüler halinde göç eden bu kuş türleri, bu gün vericilerle kontrol edilmektedir.
Arının yok olması, tarımın ve tohum bankası olan Anadolu’yu, birilerinin planlarına alet eder.
Asıl gaye, arıcılığın dünya çapında tekele alınmasıdır ki, bu da tohumları tek elde toplamak isteyenlerin planları ile aynıdır.

BEYAZ BALİNA İDDİASI

Şimdi başka bir konuya dikkat çekelim:
1992 yılında, Sinop’un Gerze açıklarında kıyı halkının daha önce görmediği bir balık belirmişti.
Beyaz bir balina.
Yöre halkı buna: “Aydın” ismini takmıştı.
Beyaz Balina Aydın, Gerze ile ismi bütünleşmişti artık.
Peki Sinop’taki Radar üssü ne zamana kadar faaliyette bulundu: 1992.
Peki Balina Aydın ne zaman görüldü: 25 0cak 1992.
Radar üssünün, 25 0cak 1992 de Türk Milli Savunma Bakanlığına teslimi Türk tarafınca istenmiştir ve daha sonraki günlerde tarafımıza geçmiştir.

O günleri anımsayanlar, tv’lerde ve gazetelerde bu şirin beyaz balinadan sıkça söz edildiğini hatırlarlar.
Daha sonra balina Aydın’ın Rus ajanı olduğu, verici taşıdığı da yazıldı.

Evet, Beyaz Balina Aydın, ajan bir balıktı.
Vericileri Türk askeri uzmanlarca sökülmüştü. Üstelik, normal bir balina olmadığı, çavuş rütbesiyle ‘Thiska’ adıyla orduda görev yaptığı uzmanlık alanı ise ’mayın ve patlatıcı imha etme, stratejik gemileri korumak’ olduğu meydana çıkmıştı.

İngilizler, bu balığı istediklerini Türkiye’ye iletmişlerdi.
Bunun için devreye İngiltere Prens’i Charles girmişti.
Kamuoyunda “Balina Aydın’a özgürlük” sloganları ise işin kamuflesiydi.
Paul McCartney Gerze’de konser vermek için hazırlık yapmıştı.

İlginç değil mi?
Daha sonra Karadeniz kıyılarına vuran bir çok yunus balığında vericilere rastlandı.
Bunlar radar üslerinin sinyallerini yayan unsurlar olarak kullanıldı.

Bugün arıcılık, İsrail tarafından tekel altına alınmak istenmektedir.
Tüm dünyada Arı ölümleri, Arının tek sahibinin İsrail olmasını sağlamaya yönelik bir organizasyon olmasından kaynaklanmaktadır.

Nasıl tohumlar İsrail’in tekeli altına sokulduysa aynı çalışma Arılar için geçerli. Çünkü tarımın can damarı arılardır.
Arılar, birçok tarım ürününü tozlaşmayla geliştirir.
Arılar bu tozlaşmayı yapmazlarsa orijinal tohumların ömrünün yeryüzünde 2 ila 5 yıl içinde tükeneceği raporlarda yazılıdır.

Arılar üzerindeki bu operasyonlar, radar üslerindeki radarların yaydığı frekans sinyalleriyle yapılmaktadır.
ABD ordusu bu frekansın patentini Mossad adına kullanmaktadır.
Bu sinyaller; kuşları, arıları ve karıncaları etkilemektedir.
Esrarengiz kuş ölümlerini hatırlayın.

Eski Mısır’da arı kutsal bir varlıktı ve tüm arı kolonileri firavun’a aitti.
KURAN;
Arıların yok olması kıyametin başlangıcıdır…der…

Arı-tohum ilişkisi hep gündemden kaçırılıyor.
Birçok ülke, İsrail’in tohum politikaları paralelinde, kararlar /kanunlar çıkıyor. Buna maalesef ülkemizde dahil.

Sinyallerden bahsettik.
Bu frekans sesi, mikro sesler bazında, milyarlarca kez ritimlendirilmiş.
Şimdi sıkı durun:

Bu sesi kesen yazılım, Türk savaş uçaklarına uyarlandı. Yani gökyüzünde uçan her Türk savaş uçağımız, bu sesleri, kendisinde olan bu yazılımla kesmekte.
İşte İsrail, bu yazılımın kullanılmasını istememektedir.

İsrail bu sinyalleri yayan yazılımı insansız hava araçlarına dahi yüklemişti ancak bu yazılımın da kodları çözüldü ve devre dışı bırakıldı.
Şimdi bundan kuduruyorlar.
Bizim yerli ANKA’larımız hem düşmanı gözetliyor hem onların şer frekanslarını kesen yazılıma sahip. Bu yüzden ANKA’ya düşmanlar. Bu yazılımların arılarla ilgili bir bölümü, diğer kısımları ise savaş teknolojileri ile alâkalı, birbirine karıştırmayın.

Türkiye’deki tüm ABD ÜSLERİNDEKİ RADARLARIN BU FREKANSLARI YAYDIĞI BİLİNİYOR. Bölgede uçan her ABD uçağı bu “şer frekansı” yaymaktadır.

İster eğitim amaçlı, ister görev amaçlı olsun savaş uçaklarımızın hepsi bu frekansları kesiyor.
Buna insansız hava araçlarımız ANKA, ÇALDIRAN da dahil!

Ruslar ve Çinliler bu “frekans kesicinin” peşindeler.
Zira bu teknoloji onlarda henüz yok.
Kısacası ABD, işbirlikçisi İsrail’e arı hakimiyetini frekanslarla vermeye gayret etmektedir.
Tıpkı tohum tekelini verdiği gibi.

Bal arıları, dünyanın en dayanıklı yaratıklarındandır.
İlaçla vs. ile kolayca topyekûn yok edilemez.
Ama bir frekans sinyali ve yine kuşlara yüklenen vericiler vasıtasıyla uluslar arası gizli bir organizasyonla başarı elde ediyorlar.

Yerel sabotajlara da Arıcılar dikkat etmeli.
Yakında esrarengiz karınca ölümleri olabilir. Sebebi bir deney! Balina Aydın’ın zuhur ettiği 1992’den beri Karadeniz’deki HAMSİ popülâsyonu istatistikleri incelensin, anlayan anladı.

Kuş ölümlerinde hep bir karga cinsi kuşlar ölmüştü.
Bu kargalar, Arı Şahinlerinin baş düşmanıdırlar.
Arı Şahinlerinin, rahatça arılara saldırmaları için karga ve benzeri kuşlar belli dönemlerde özellikle göç zamanlarında telef ediliyor.

Tüm dünya uyanmalı. İnsanlığın can damarı gıdayı ele geçirme operasyonu yapılıyor. Arı bunun bir parçası.

Göllerimize “İsrail sazanı” isminde balıklar kimler tarafından atıldı?
Atılan bu balıklar diğer tüm balıkları yok ediyor. Ş
imdi bu cins balıklar denizlere de salınıyor.
İklim değişikliği falan filan bu işin kamuflesi.

Ayrıca yaban hayatı koruma amaçlı bazı hayvanlar doğaya salınıyor. Burada özellikle Karadeniz bölgesinde Ayıların Arıcılara zarar verdiği görülmektedir. Burada bilinçli bir adım sözkonusu. Nasıl mı?
Bu ülkede domuz serbest, keçi yasak.
Bilmem anlatabildim mi?

Kadir bey yazınızı sonuna kadar okudum,

sadece son bölümde domuz serbest keçi yasak kısmıyla ilgili birşey yazmak istiyorum.

Arılığımın etrafı telle çevrili ve içinde badem ekili. 100 metre ilerimde köye ait ağaçlandırma sahası var.

Şu ana kadar domuz bir ağacımı kırdı. Her yıl birkaç kez koyun yada keçiler asma ve ağaçlarımı yiyor.

Ağaçlandırma sahası tel ile çevrili bu yıl 3.kez ekiliyor.

Telleri kesip hayvan otlatmak için kullanılıyor. Yeni ağaçlandırılma yapılan yerlerde 10 yıl hayvan otlatmak yasak ağaçlar büyüyünce hayvan otlatmasına açılıyor.

Diğer kısımlar için şimdilik birşey yazmasamda domuz serbest keçi yasak kısmında bilgi eksikliği var.

Domuz sayısı artınca sürek avı için izin veriliyor.

Selamlar

Kadir bey,düşüncelerinizde sonuna kadar haklısınız diyorum.Aydın olayını da hatırlıyorum.Ülkemizin düşmanları okadar çok ki saymakla bitmez. Aldığımız arı ilaçları hep yabancı menşelidir,ne olduğunu kesin olarak bilemiyoruz. Son olarak “perizin” adlı arı ilacının ülkemizde üretimi yapılmıyor neden.?? Ve geçen sezon yavru çürüklüğü hastalığından çok arı kolonisi söndü bizim bölgemizde. Ben yavru çürüklüğü hastalığının perizin kullanılamamasına bağlıyorum bilmem siz ne düşünürsünüz?
Evet Keçi beslenmesi yasaklandı orman yangınları çok,çok arttı.! Çünki ormandaki gazelleri keçiler yiyip tüketiyordu,şimdi ise gazel çöplüğü oldu ormanlar ve en küçük ateşle Cehenneme dönüyor. >:(

Bende katılıyor ve teşekkür ediyorum abi tüm arıcılarımız tüm insanlarımız arıcılık konusunda bilinçlendirilmeli!

Heleki genc arkadaslarımış arıcılığa teşvik edilmeli.Bakıyorumda bu işle uğraşan kesimin bizim buralarda 100/60 yaşlı yani üzeri yaşlarda insanlar.

Ben bunu bilir bunu söylerim arıcılık yapıyor isek bence sadece bu iş ile uğraşmalıyız ve yaptığımız işi sağlam olarak yapmalıyız.

Ama bir başka taraftan bir geliriniz yoksa , aile gecindiriyorsanır,sigorta yatırmanız gerekiyorsa bunları başlangıçta arıcılıktan karşılamak çok zorve bu bakımdan bu işe yeni başlayacak olan heleki genç arıcı kardeşlerimize devletimizin çok güzel teşvikleri ve yardımları olmalı bence…