Hastalıklarla mücadele etmeden arıcılık yapmak mümkün mü?

David Heaf ile yazışırken Oksalik Asit uygulamasından ve gerekliliğinden bahsetmiştim. Kovan dÜÇK bile olsa bu uygulamanın gerektiğine dikkat çekmiştim. Tabii ki bunun karşıtı bir yanıt David Heaf’den geldi:

I used to treat with OA in winter too. But now I do not treat at all. I have not treated my Warrés since they started in 2007, and my few frame hives since Jan 2009. Many beeks in my area do not treat, including our government bee disease officer, contrary to National Bee Unit policy. He has 60 colonies. I have papers showing that OA and thymol damage bees. My preference now is to let bee and mite co-adapt. But I would understand someone with only 1 or 2 hives not wanting to take the risk.

Tercümesi:
Bende kışın OA uygulaması yapıyordum. Fakat şimdi hiç bir varroa mücadelesi yapmıyorum. 2007’de Warre kovanlara yerleştirilmiş kolonilerimi o günden beri ilaçlamadım. Çevremdeki arıcıların hiç birisi de ilaçlamıyor (sanırım diğer arıcılar da dÜÇK kullanıyor) ki buna hükümetin arı hastalıklarından sorumlu müfettişi de dahil (Ulusal Arı Ünitesi politikasına aykırı olmasına rağmen). Bu müfettiş 60 koloniye sahip. Elimde OA ve Thymol gibi uygulamaların arıya zarar verdiğine dair bilimsel belgeler var. Benim tercihim arıların ve varroa gibi parazitlerin kovan içinde bir denge oluşturarak beraber yaşamalarıdır. Tabii ki eğer 1 yada 2 koloniniz varsa bunu riske atmamanızı anlayabiliyorum.


Şimdi düşünelim:
Arıya doğalına en yakın yuvayı verdik (yÜÇK yada dÜÇK). Kendi peteğini örüyor. Yiyecek bulma derdi yok, nektar polen bol miktarda var ve çevredeki her arı kolonisine yetecek durumda. Kovanın izolasyonu iyi ve kışın sıcak tutmaya da yarıyor yada en azından üretilen sıcaklığı içerde tutabiliyor. Koloni sağlıklı ve anası iyi yumurta atıyor. Baharda işine koyulup sayıları hızla çoğalıyor…

İlk başlarda bir varroa mücadelesi yapılsa da bir kaç sene de arının boyu küçülecek (kendi peteğini ördüğü için), koloni kovanın ısısını ve kokusunu daha iyi kontrol edecek (az müdahele olduğu için) ki bu ısı varroanın yaşam döngüsünü kısıtlar (34C üzerinde varroanın yaşam döngüsünü tamamlayamadığını söyleyen araştırmalar var.)

İlk başlarda yaptığımız OA müdahelesi ile varoa sayısı azalır, zamanla koloni kendini toplayınca, güçlenip varroa ile mücadele etmeye başlar veya varroanın arıyla olan ilişkisi bir dengeye gelir. Tamamı ile kurtulma diye bir şey yok anladığım kadarı ile.

Ne düşünüyorsunuz? dÜÇK gibi bir kovan modeli ile bu mümkün müdür? Arının sürdürülebilirliğini bu şekilde sağlayabilir miyiz?

sabit arıcılık ve belli bir geçiş süreciyle,“entegre varroa mücadelesi” uygulayarak mümkün olduğuna dair iyi niyetlerimi içimde barındırıyorum aslında. Ama bizim arılığımız için henüz değil noktasındayız.

Binlerce yıldır arılar vardı ve bir şekilde devamlılıklarını sağlayabiliyorlardı, neyi yanlış yaptık da böyle oldu? Geriye doğru sararak gitmek lazım, yavaş yavaş

Evet kesinlikle yavaş yavaş geriye sarmak lazım. Mr. Fukuoka’nın “Ekin Sapı Devrimi - One Straw Revolution” kitabında yazdığı gibi birden bire sürdürülebilir yöntemlere geçince kayıplar çok fazla oluyor. Kendisi iki narenciye bahçesini mahvetmiş ve sonra anlamış ki bu iş birden bire geçişle olmuyor.

Yavaş yavaş, sindire sindire…

Bildiğim kadarıyla, eskiden Apis cerana ile birlikte, dengeli bir şekilde yaşayan varroalar vardı.

Apis mellifera ırklarında yoktu varroa. Bulaştırma insan eliyle yapıldı…

Ross Conrad’ın “Doğal arıcılık- modern arıcılığa organik yaklaşımlar” rehber niteliğinde,

yine Kim Flottum’un “arkabahçe arıcılığı” hafiften bu tellere dokunuyor.

Göreceğiz yaşaya yaşaya…

Elbette odak sadece karlılık olunca sonucuda böyle olmuş zaman içinde

Gürkan Bey,

Avustralya’da varroa var mı?

Merak ettiğim bir şey daha: Mr. David Heaf yanılmıyorsam İskoç.
Arıları İskoçya’da mı; anlatırken yöre, ülke ya da iklim farklarını gözetiyor mu?

Cahit Bey, Avustralya’da varroa henüz yok ama bilim adamları, gelmesi an meselesi diyorlar bu yüzden de alternatif tozlaşma yapacak yöntemler üzerine kafa yoruyorlar. Bizde Amerikan Y.Ç., Avrupa Y.Ç ve küçük kovan böceği ile balmumu güvesi var. Varroa gelirse buranın arıcılık sektörü çöker düşüncesindeyim. Çünkü hiç bir koloninin bu zararlıyı görmüşlüğü yok. Yandık vallahi.

David Heaf, Galler bölgesinden. Birleşik krallığın sol alt köşesi yani. Kitabı daha elime geçmedi fakat eminimki kendi hava şartlarına göre bazı şeyleri anlatmıştır. Zaten o yüzden, örneğin Roger Delon kovanın çatısında kendi bölgesine uyan değişikliği yapmış. Temel konular zaten her yerde aynı, bir iki mevsim deneyip kovanın nasıl davrandığını bulmak ve aksayan yönleri varsa değiştirmek çok zor değil. Zaten konunun temeli 12. yüzyılda Abbe Warre’nin yazdığı “Herkes için Arıcılık” kitabından geliyor. David araya entegre parazit mücadelesi gibi konuları da eklemiş ve daha modern konulara yer vermiş.

Varroa olmadan, ben bile arıcılık yapabilirim.

Varrova hasarları başladığı dönemde arıcılar can havliyle kimyasal mücadeleye başlamasaydı, arılar bununla mücadeleyi öğrenecekti ve şu anda zararsız bir parazit olacaktı şeklinde bir görüş var.

Benzeri bir süreç arı biti parazitinde de yaşanmış. 1960’lı yıllarda koloni sönmelerine yol açan arı biti şu anda sorun olmuyor.

Doğal ortamda uzun yıllar yaşayabilen arı kolonileri hep dikkatimizi çekmiştir.

Bunun nasıl olduğu konusunda çok fikrimiz yoktu. Fakat doğal petek gözlerinin küçüklüğü teorisi akla yakın geliyor.

Bir de aynı petek sürekli yavru için kullanıldığında gözler de küçülmeye başlıyor.

Petek gözü büyüklüğü ile varrova yaşam döngüsü arasındaki ilişkiyi başka bir kaynaktan da duydum.

Çok eski kararmış peteklerde varrovanın yeteri kadar üreyemediği söyleniyor.

Göze tek varrova girdiği ve tek olarak çıktığı laboratuvar ortamında tespit edildi deniliyor.

Bizde zannederim “Varroa’sız Warre Olmaz” (Atasözü gibi oldu :smiley: :D)

Entegre mücadele yöntemleriyle ancak bir dengede tutulabilir,

arının kendi ördüğü petek gözü boyu,
ızgaralı taban
pudra şekeri
Ve belkide/mutlaka organik asitler vs.

Geçiş döneminin kimyasalsız atlatılabileceğini düşünmüyorum. Sabit ve izole arıcılar avantajlı bu konuda bence

Murat hocam dediğiniz gibi petek gözü büyüklüğü, Varroa yaşam döngüsünü de düşündüğümüzde mantıklı geliyor

Izgaralı taban sanki tüm kovanlarda standart olmaya başlayacak gibi

Dönem dönem pudra şekeri dökmek de basit ve kolay bir uygulama,

Ama önce miktarını biraz azaltmak gerekiyor :slight_smile:

ben geçen mayıs doğal oğulla bir Warre kovanı başlattım, o tarihten beri ne arıları şekerle besledim ne de varroa veya herhangi bir hastalık için ilaçlama yaptım. Ana arım 3. yaşında ve arılarım şu anda son derece sağlıklı bir şekilde devam ediyorlar. Bence arıcılıkta en önemli şey arıların yabani olduklarını unutmamak. Arıların yaşamak için bize ihtiyaçları yok.

Bize ihtiyaçları yoktu ama biz ihtiyaçları olacak şekle soktuk, şimdi yavaş yavaş geri gitmek gerekli bence

Ross Conrad “Doğal Arıcılık” adlı kitabında Varroa mücadelesiyle ilgili, bal hasatını biraz daha erken yaparak, Ağustos ortası-gibi varroa mücadelesine başlıyorum, bal hasadından bir miktar kaybım oluyor ama toksik olmayan preparatlar için uygun sıcaklığı yakalıyor (preparat ismi vermemiş, formik olabilir mi? ) varroaya erken müdahale ederek toplamda daha az para ve emek harcıyorum, sonradan gelen bal da kışlamak için arıya kalıyor diyor. Tek sıkıntı çok bal akımı olursa yer darlığından sonbahar oğulu çıkabiliyor diyor. Amerika Vermont’da arıcılık yapıyor

Bizler için ne derece geçerli olur?

Ross Conrad’ın ne kullandığını bulamadım ama şöyle bir doğal tarif buldum:

http://en.wikibooks.org/wiki/Beekeeping/Recipes_for_the_Bees adresinden bu tarif Varroa ile mücadelede organik bir yol sunuyor. Vegetable Shortening denen şey hydrogenated bitki yağıdır. Bitki yağı sıvıdır fakat hydrogenisation işlemi katı hale getirir.
907g sert vegetable shortening (Crisco)
1,360kg beyaz şeker
453g temiz taze bal
1/3 cup havanda dövülmüş mineralli tuz. Kaya tuzu olur.
3 tbsp Wintergreen oil yada Tea Tree Oil
Tüm malzemeye mikserde karıştırıp Fırın kağıdı arasında ezerek el büyüklüğünde parçalar yapın. Steril bir torbaya koyup ağzını kapatın ve buzlukta saklayın.

Wintergreen oil yada Tea Tree Oil: Bitki yağları EBay’den temin edilebilir. Zaten Tea Tree yağı doğal böcek ilaçlarının ve bit şampuanlarının çoğunda var.

Birde bizde çocukların yakalarına bit gelmesin diye takılan kafur (ing:camphor - latince: Cinnamomun Camphorea ağacından damıtılarak elde edilliyor) belki kullanılabilir (mi?). (Tamamen benim uydurmam ama bunu deneyeceğim. Varroa burada yok ama en azından güve problemini çözebilir tabii arıları da kaçırmazsa.)

Sonbahar oğulunu da önlemek için ek kat veya meme kesme yapılabilir harhalde. Ama havalar serinken müdahele gerektiriyor. Tabii her yöntemin dezavantajı var da en az zararı verecek yöntemi bulmak gerek.

Margarinler, bitksiel yağların hidrojenle doyurulmasıyla elde edilir, acaba dediğiniz bu mudur?

Buradaki margarin “annelerimizin margarini”… Eskiden tenekeyle satılan vita ve sabah margarinleri gibi… Bunların özelliği, hidrojene yağ dışında herhangi bir katkı içermemeleri. Şu anda sadece endüstriyel margarin olarak bulabilirsiniz. Piyasada market raflarında satılan margarinlerdeki yağ oranı %80’lerde olduğundan kalan %20’nin de içeriği bu reçeteyi etkileyecektir.

Ben bu reçeteyi dener miyim? Sanmıyorum. En azından deneyecek dostlar yağ yüzünden çuvallamasın diye bu katkıyı yapmak istedim. Deneyeceklere başarılar diliyorum… Umarım sonuçlarını paylaşırlar…

Bende biliyorum ki yağ arının düşmanıdır. Hocalarımızdan duyduğumuz yağlı tatlıları arılara vermeyiniz dir. Eğer bu yağlı tatlılar varroa ya karşı iyi geliyorsa şurplarına biraz yağ koymamızda bir sakınca yoktur diyelim ve uygulayalım. :-[

Varroa olmayan bir ülkede varroa mücadelesi, ne kadar anlamsız.

Ülkemizde bu seneki kayıpların çoğu varroa dolayısıyla oldu.

Şimdi gelin bu sene margarinle mücadele yapalım, elimizde koloni kalırsa da seneye de bildiğimiz yöntemleri kullanırız…:smiley: